İnsanlar doğaları gereği hata yapmaya mahkumdurlar. Ve bu hatalarından ders çıkarabildikleri kadar bilgiye sahiptirler. Bu bilgi insanları üstün bir mertebeye taşır. Cahillikten bilgeliğe geçiş gibi. Tabi burdaki bilgelik, her şeyi bilen manasında değil, bir şeyleri bilme anlamında kullanılmıştır. Veya başka bir deyişle beşerlikten insanlığa geçiş anlamındadır. Çünkü insan doğduğunda sadece biyolojik varlıktır, bu da onu beşer yapar. Ancak büyüdükçe, etrafındakileri anlamlandırmaya başladıkça beşerlikten kurtulur ve insan olmaya başlar.
İnsanları gerçek manada birbirinden ayıran en önemli özellikleri bilgileridir. Ne para ne de başka bir şey ayırıcı bir nitelik taşımaz. Çünkü bunlar zaten her insanın ulaşabileceği şeylerdir. Ama acaba her insan üstün bir bilgi seviyesine ulaşabilir mi? Yoksa bu doğuştan gelen bir vasıf mı? Tabii bunlar büyük tartışma konuları. Benim burada bahsetmek istediğim bilginin insanları ayırt etmede ne derece etkili olduğu konusudur. Gerçekten de insan bildiği derecesinde insandır.
Günlük yaşantımızda kullandığımız hoşgörü kavramı, yanlış yapan insanı mazur görme anlamında kullanılmaktadır. Fakat acaba biz hoşgörülü davranabilecek kadar üstün müyüz? Yoksa sadece karşımızdakini, yanlışını düzeltmede onu teşvik etmekten mi ibaret bizim hoşgörümüz? Belki de bizim doğru olarak bildiğimiz şeylerdir yanlış olanlar. Olamaz mı?
Her ne olursa olsun birine hoşgörüde bulunabilmek için o konuda ondan üstün olmamız gerekmez mi? Çünkü onun yanlış yapma pahasına bile olsa cesaret gösterdiği o eyleme belki de biz hiç yapma cesaretini bile gösteremeyeceğiz. Bu cesareti onu bizden üstün kılmaz mı? Bir de bu yanlıştan sonra doğruya ulaşabildiyse ne mutlu ona. Biz ise başka bir aklın kılavuzluğu doğrultusunda bu yanlışa düşmekten sakınırız ve onun ulaştığı doğruya asla ulaşamayız. Bir çobanın sürüsündeki koyundan farksız kılar. Çoban nereye direktif verirse o yöne doğru gideriz. Belki bazı hatalardan kurtulabiliriz ama bizim doğrularımızda çobanınkini asla geçemez. Çobanın bildiği kadar bilebiliriz. İnsanı diğer varlıklardan ayıran aklını kullanabilmesiyken ve böyle bir irade gücüne sahipken, insanın sırf tembellik ve korkaklığından başkasının akıl kılavuzluğundan kurtulamaması; açıklanamaz bir suçtur. Bu suçu işlemekten utanmadığımız halde nasıl olurda başkasının hatasına ( daha doğrusu cesaretine) hoşgörü gösterme yetkisini kendimizde bulabiliyoruz? Ve işin tuhaf tarafı; bu suçun failleri olan bizler, biraz daha ileri giderek, böyle bir suçun içerisinde olduğumuz halde bazen karşımızdakinin hatalarına hoşgörüyü bile fazla görebiliyoruz.
Gerçek şu ki; hiçbirimiz bu derece üstün değiliz diğer insanlardan. Ve bizim hoşgörü diye nitelendirdiğimiz şey ancak teşvik olabilir karşımızdakine. Hatta tebrik etmeliyiz onu, bu cesaretinden dolayı. Kurtulmalıyız artık akıl kılavuzlarımızdan. Bizde düşmeliyiz bu hatalara. Düşelim ki ulaşalım gerçek doğrulara.
Hoşgörü ve iyiliğin azaldığı bu çağda, siz siz olun esirgemeyin hakkınız olmayan affı başkalarından…