Severdi Bekir ağabey bağlamasını. Bir sevgiliye bağlanır gibi sarılırdı ona. İncitmeden dokunur, canı acımasın diye vurmazdı bam teline. Okşar gibi kullanırdı tezenesini. Sevdiğinin hediyesiymiş öyle söylerdi.
Marangozdu. Yüzünde hüznü hiç eksik olmazdı. Omuzlarında yaşamın tüm ağırlığı, çayında dem, yüreğinde gam vardı hep. Hiç müşterisi olmasada her sabah dükkanını açar, çayını demler ve dizinde bağlaması, elinde kitabı bitirirdi günü.
Hüzün yüklü bulutların yavaş yavaş dağıldığı bir gün uğradım yanına yine. Elinde bağlaması, gözlerinde yaşı otururken buldum iskemlesinde. Bağlamasının teli kopmuştu ama anlamlandıramadım neydi O’nu bu kadar üzen. “Yenisini takarız ağabey üzme kendini.” Baktı anlamsız gözlerle ve eğdi kafasını tekrar. Üzüldüğü tel değilmiş meğer. Sevdiğine sahip çıkamamakmış onu üzen. Yine ve yine kaybetmekmiş.