Neden Felsefe?
İnsanlar hep bir merak fıtratı üzerine doğarlar.Şüphesiz ki bunun en büyük kanıtı 0-6 yaş grubundaki çocuklardır. 3 yaşına kadar bebekler etrafında gördüğü her şeyi tanımak için ağzına götürme eğilimindedir. Daha sonrasında ise dil öğrenilir ve ailelerin kabusu olan ve bitmek bilmeyen sorular başlar.
Hayatın Anlamı ve Psikoloji Üzerine
İnsanın bir ruhu olduğu fikri oluşmadan önce bedensel hastalıklar dışında hiçbir durumu tedavi etme yoluna gitmemiş insanlar. Hatta o kadar ki anlaşılmayan hastalıklar üzerine kafa yoramayan bu şarlatanlar herkesi cadı diye yaftalayarak katledilmelerine sebep olmuş. Bir kaç bilim insanı bunu dile getirmiş olsa da ciddiye alınmamış ve yitip gitmiş fikirler. Taki dinler gelip insanların içinde bir ruh olduğu fikrine çoğunluğu ikna edene kadar. Her dönem olduğu gibi bilimin söylemleri dinin söylemleri kadar etkili olamamış. Muhtemelen insanların anlam veremediklerini yok sayma reflekslerinden ötürü. Uzunca bir süredir ruh üzerine yapılan çalışmaların ardından doğan psikoloji bilimi tüm insanlık için bir çıkış yolu olmuş sonunda. Sorun şu ki kendini bir tıp bilimi olarak kabul ettiren psikoloji, sadece tedavi amaçlı kalıplaşmış bir teknik olarak kalmış. Aslında tüm hayatımızı oluşturan beyin (biz) ve gerçeklik (dışımızdakiler) olgularının anlaşılması için büyük bir anahtar olmasına rağmen, gereken değeri görememiş. Öyleki günümüzde psikologlarla deliler arasında insanların kafasında doğrudan bir bağlantı var. Deli doktoru olarak görülen psikologlar, aslında gidilmemesi gereken ve üzerine konuşulması can sıkıcı bir tabu haline dönüşmüş durumda. Benimde üzerinde durmak istediğim konu zihnin işleyişi ve ruha etkisidir. Varsayım ise gerçekliğin insan zihninden başka bir şey olmayışıdır. Yazının sonuç kısmını buraya yazarak aslında nereye varmak istediğimi anlayıp yazıyı bu fikir çerçevesinde okursanız daha anlamlı olacağına inanıyorum. Gerçeklik bizim yarattığımız bir tasarımsa eğer neden istediğimiz mutluluğa kavuşamayalım?
Kötülük ve İnsan’a Dair
İnsan kötüyle doğrudan karşılaşmadığı sürece kavramasıda zor oluyor. Mesela ben ilk telefonumu çaldırana kadar hırsızlığın dizilerde olan bir şey olduğunu sanırdım. İnsanların birbirine bunu nasıl yaptığına hala anlam veremiyorum. Hatta insanın kendisine bunu nasıl yakıştırdığını asla anlamayacağım. Bir insanın başkasını aldatması nasıl bu kadar kolay olur? Aldatılan kimdir? Kötülüğe uğrayan mı yoksa bunu yapanın kendisi mi? Bir insanın güvenini çalmak sıradan bir olay mı gerçekten? Hayata dair her şeyini elinden almak değil mi bu? Aldatılan bir daha nasıl güvenecek? Ömür boyu başkalarından hep kötülük bekleyerek yaşamasına sebep olmak nasıl bir vicdana sığar? Kötülük bir kere yaşandığında insana dair ne kalır ki o bedende artık?
Şimdi Hiç’iz işte…
Tüm yazılarımda, tüm şiirlerimde hep bulmayı ve anlamayı amaçladığım hiçin içindeyim artık.
Tam da olmayı istediğim noktadayım…
Harbediyoruz
Harbediyoruz.
Kendi mezarımızı kazmak niçin?
Belki de doğrudur topraktan gelmekliğimiz
ve çekiyordur ten toprağı
özüne dönmek için…
Yalnız Kitap
1000 sayfalık resimsiz kitabımda, Türkiye’de basılmış gibi yalnız hissediyorum kendimi. Kitap okuma oranı, saf sevgi barındıran ilişki oranından bile düşük olan bir ülkede kim okur ki beni. İçi dopdolu bir kitap yerine para basımında kullanılsaydı kağıtlarım keşke. En azından el üstünde tutulurdum yalandanda olsa.
Eylül 2021 / Bir Yalnızlık Romanı
Dünyanın sessizliğe bürünmesinin ardından tam bir yıl geçti. Her sabah olduğu gibi bilgisayarımdan geçen senenin sabah haberlerini izliyorum. Son kalan kahvemi de bitirdim. Sanırım şimdilik suyla idare etsem iyi olacak. Ama acilen gezmediğim evleri tespit edip kahve aramam lazım yoksa bu baş ağrısı beni çıldırtacak. Çok komik. O kadar yıl şehrin gürültüsünden şikayet edip şimdi tam da sessizliğe kavuşmuşken zihnimin kendi gürültüsünü susturmaya çalışmak. Sanırım Tanrı üzerimdeki etkisini hala hissettirmeye çalışıyor. Elinde kalan sadece ben olunca kaderime yoğunlaşması kolay tabi. Milyarlarca insan varken O’ndan saklanması zor değildi ama şimdi hep kafamın içinde ve tek oyuncağınada iyi davranmadığını söylemek yanlış olmaz. Kim bilir belkide benden başkaları da vardır.
Hoşgörü Üzerine
İnsanlar doğaları gereği hata yapmaya mahkumdurlar. Ve bu hatalarından ders çıkarabildikleri kadar bilgiye sahiptirler. Bu bilgi insanları üstün bir mertebeye taşır. Cahillikten bilgeliğe geçiş gibi. Tabi burdaki bilgelik, her şeyi bilen manasında değil, bir şeyleri bilme anlamında kullanılmıştır. Veya başka bir deyişle beşerlikten insanlığa geçiş anlamındadır. Çünkü insan doğduğunda sadece biyolojik varlıktır, bu da onu beşer yapar. Ancak büyüdükçe, etrafındakileri anlamlandırmaya başladıkça beşerlikten kurtulur ve insan olmaya başlar.
Akıl ve Zeka üzerine
Nitelikli hırsızlık zeka gerektirir ama aklı olan hırsızlık yapmaz.
Ben ve Sen
Ben sen olmuşum
Sen ise ben
Benimsin
Bendesin
Bensin
Seninim
Sendeyim
Senim
Sen, ben birlikte biz değiliz
Ben ve sen tekiz
Farklı bedende aynı ruhuz
Biriz…
Yalnızlık sükûta gebe…
Dipsiz kuyularda yalnızım
Sesim avaz avaz sükûta gebe
Kalpler sağır, diller lâl
Beklemek düşer payıma
Bir umut bir de hasretle…